Nick Cave ile sanat ve oğullarının kaybı üzerine: 'Çocuklarınızı gömmek doğaya aykırıdır'

Kültür-Sanat 28.03.2024 - 13:20, Güncelleme: 28.03.2024 - 13:44
 

Nick Cave ile sanat ve oğullarının kaybı üzerine: 'Çocuklarınızı gömmek doğaya aykırıdır'

Cave’in Şeytan’ın beşikten mezara kadar olan hikayesini konu edinen The Devil – A life adlı eseri, on yedi sırlı seramikten oluşuyor.
Fotoğraf: Liv - Dom Cave   Asopress - Nick Cave'in The Devil - A Life (2020-24) adlı eseri, Şeytan'ın beşikten mezara hikayesini anlatan on yedi sırlı seramik figürden oluşan bir seri. Korkunç Deccal'den çok sıradan bir insan olan Şeytan, hayatın cilvelerini son derece insani bir şekilde deneyimleyen alegorik bir karakterdir. Belçika'da ilk kez sergilenen bu anlatısal çalışma, sanatçının hayata daha derin ve yaratıcı bir yaklaşım için bir katalizör olarak dine duyduğu ilginin görsel bir ifadesidir. Gazeteci – yazar Simon Hattenstone The Guardian için müzisyen ve sanatçı Nick Cave ile onyedi sırlı seramikten oluşan son çalışması The Devil – A life ve yaşamı üzerine konuştu. Müzisyen ve sanatçı Nick Cave geçtiğimiz dokuz yıl içinde iki oğlunu kaybetti .Sanatçı bu deneyimini şok edici ve son derece kişisel yeni seramik projesinde ele alıyor. Merhamet, affetme, üretme ve anlam konularını tartışıyor. Nick Cave'de Dr. Frankenstein dokunuşu var. Uzun, beyaz laboratuvar önlüğü, esrarengiz gülümsemesi, sinir bozucu yoğunluğu ile beni karşılıyor. Son çalışması olan seramik serisi The Devil - A Life'ın sırlanmasına yardım eden iki asistanı, tek yumurta ikizleri Liv ve Dom Cave-Sutherland ile tanıştırıyor. İkizler Cave ile akraba değil. Eşi moda tasarımcısı Susie Cave bir gün onlarla karşılaşmış, seramikçi olduklarını keşfetmiş. Nick’in projesini tamamlamasına yardımcı olabileceklerini düşünmüş. 66 yaşındaki Cave, Birthday Party ve Bad Seeds'in uğultulu post-punk'ından aşk şarkılarının (Into My Arms, Straight to You ve bayıldığım diğerleri) hüzünlü lirizmine ve Skeleton Tree, Ghosteen ve Carnage gibi son albümlerinin tekinsiz kederine kadar dünyanın en büyük şarkıcı-söz yazarlarından biri. Kendisi aynı zamanda iyi bir yazar (kıyamet romanı And the Ass Saw the Angel'a bakınız), düşünür (Observer muhabiri Sean O'Hagan ile yaptığı söyleşilerden oluşan kitabı Faith, Hope and Carnage), acı çeken baba (Red Hand Files adlı web sitesinde), senarist (The Proposition) ve şimdi de görsel sanatçı. Cave 70'lerin ortalarında Melbourne'da sanat eğitimi almış, ancak daha sonra okuldan atılmış. Tüm zamanını kendinden büyük öğrencilerle sanat hakkında konuşarak geçirmiş ve asıl işi yapmak için zaman bulamamış. Şimdi, kaybettiği zamanı telafi ediyor. Susie'nin Vampirin Karısı olarak tasarladığı güzel elbiseleri ürettiği ve depoladığı işinin merkezindeyiz. Şimdilik Cave'in stüdyosu olarak kullanılıyor. Bana önümüzdeki ay Brüksel'deki Xavier Hufkens'te sergilenecek olan 17 seramik figürünü tanıtıyor. Eserler ürkütücü, Cave-vari bir şekilde çarpıcı ve hepsi kan dondurucu pastoral güzellikte. Seri olarak en güçlü oldukları nokta da bu. Viktorya döneminden kalma Staffordshire " flatback " seramiklerinden esinlenen heykeller, şok edici ve son derece kişisel bir anlatı oluşturuyor.                                                                Fotoğraf: Liv - Dom Cave   Başlangıçta, şeytanı bir çocuk olarak görüyoruz. Kırmızı bir maymunun yanında oturan beyaz bir tulum içinde gamzeli yanaklı sevimli küçük bir delikanlı. "Şu küçük surata bakın," diyor Cave sevgiyle. Şeytanın bir denizciyle erotik yaramazlıklar yaptığını, ardından ilk aşkıyla kendinden geçtiğini görüyoruz. "Bundan son derece mutluyum," diyor Cave. "Şeytanın hınzırca zevki ve kadının hayat dolu hali." Şeytanın bir çiçek tarlasında savaşa gittiğini, dönüşünde kan ve kafataslarıyla dolu bir tarlada ilerlediğini ve evlendiğini görüyoruz. Sonra hikaye travmatik bir hal alıyor. Cave, "Bu şeytan ilk çocuğunu öldürüyor" diyor. "Bu küçük bir İsmail ve İbrahim olayı. Sonra dünyadan ayrılıyor. Hayat devam ediyor. Sonra son kez dans ediyor." Ve şimdi son parçadayız. "Kan kaybından ölüyor. Yıkanmış olarak bulunuyor ve çocuk onu affedip, eliyle ona doğru eğiliyor."                                                                                                    Fotoğraf: Liv - Dom Cave   Cave hikâyenin sonucuna ulaştığında yutkunmak ya da ağlamak dışında nasıl bir tepki vereceğini bilmek imkânsız. Ne de olsa bu adam son dokuz yılda iki oğlunu kaybetmiş biri. 2015 yılında, 15 yaşındaki Arthur, ilk kez LSD aldıktan sonra Brighton'daki evinin yakınlarında bir uçurumdan düşerek öldü. 2022 yılında ise şizofreni hastası olan 31 yaşındaki Jethro, Melbourne'da öldü. Ölüm ve keder, Arthur'un ölümünden bu yana Cave'in tüm çalışmalarına yön vermiş. Ancak bu çalışmada durum başka bir boyuta taşınıyor. Sohbet etmek için eşi Susie'nin ofisine geçiyoruz. Karanlık, gotik ve yarasalar için rüya gibi bir ev. Laboratuvar önlüğünü çıkarıp tertemiz üç parçalı bir takım elbise giyiyor ve masanın arkasına oturuyor. Oturmadan önce, on yıldır yapmak istediğim bir şeyi yapıp yapamayacağımı soruyorum. Masanın üzerinden uzanıyorum ve beceriksizce ona sarılıyorum. "Aaah, adamım! Dur, ayağa kalkayım." En son 16 yıl önce konuşmuştuk. O zamanlar yedi yaşında olan Arthur ve ikiz kardeşi Earl'ün yer aldığı bir videoyu hazırlıyordu; Arthur davul, Earl gitar çalıyordu. Cave ‘rock'ın kötü çocuklarından biri olarak ünlendi. İncil ve Şeytan'a eşit derecede takıntılı, vahşi ve hortlak gibi bir keş. Ama o tanıştığım en iyi insanlardan biri. 2008'de onun hakkında hiçbir şey bilmeden ortaya çıktım. Ona zaman ayırma konusunda çok cömert olduğunu ve cehaletim konusunda yargılayıcı olmadığını söyledim. "Gerçekten mi?" dedi şaşırarak. "Bunu bilmek güzel. O zamanlar kendim hakkında düşük bir fikre sahip olma eğilimindeydim. İlk oğlumun ölümüyle birlikte karakterimin değiştiğini düşünüyorum. Her şey sandığım kadar siyah ve beyaz değilmiş." Stüdyoda ne yaratmak istediğine dair bir fikri var mıydı? Hayır, diyor, ama konuyla ilgili bir kaçınılmazlık vardı. "Sanatı bazı duygularımdan ve üzüntülerimden kaçmak için kullanmaya çalıştığımda bile, her şey oğullarımın kaybının akıntısına kapılmış gibi görünüyor. Bunları cilalarken bile Jethro öldü, yani sanki..." susup duruyor bir süre. "Söylemeye çalıştığım şey, bu kayıpların sanatsal akışa dahil olduğu ve sizin dizginleme kapasitenizin ötesinde bir yönde ilerledikleri. Yaptığınız her şeyin sonunda duruyorlar. Sonuçta seramikler, bir adamın çocuğunu kaybetmesindeki suçluluğuyla ilgili bir hikaye ve bunu müzikle yapamadığım bir şekilde ele alıyorum. Hiçbir niyetim olmadan gerçekleşen şey bu oldu." Oğullarının ölümünden dolayı kendini suçlu hissediyor mu? "Bence bu, çocuklarını kaybeden insanların durum ne olursa olsun hissettikleri bir şey. Çünkü yapmanız gereken tek şey çocuklarınızın ölmesine izin vermemek." Sanki not tutuyormuş gibi yine aniden durdu. "Unutun bunu. Yapmanız gereken tek şey çocuklarınızı korumak."   Asopress - Makalenin devamı için The Guardian
Cave’in Şeytan’ın beşikten mezara kadar olan hikayesini konu edinen The Devil – A life adlı eseri, on yedi sırlı seramikten oluşuyor.

Fotoğraf: Liv - Dom Cave

 

Asopress - Nick Cave'in The Devil - A Life (2020-24) adlı eseri, Şeytan'ın beşikten mezara hikayesini anlatan on yedi sırlı seramik figürden oluşan bir seri. Korkunç Deccal'den çok sıradan bir insan olan Şeytan, hayatın cilvelerini son derece insani bir şekilde deneyimleyen alegorik bir karakterdir. Belçika'da ilk kez sergilenen bu anlatısal çalışma, sanatçının hayata daha derin ve yaratıcı bir yaklaşım için bir katalizör olarak dine duyduğu ilginin görsel bir ifadesidir.

Gazeteci – yazar Simon Hattenstone The Guardian için müzisyen ve sanatçı Nick Cave ile onyedi sırlı seramikten oluşan son çalışması The Devil – A life ve yaşamı üzerine konuştu.

Müzisyen ve sanatçı Nick Cave geçtiğimiz dokuz yıl içinde iki oğlunu kaybetti .Sanatçı bu deneyimini şok edici ve son derece kişisel yeni seramik projesinde ele alıyor. Merhamet, affetme, üretme ve anlam konularını tartışıyor.

Nick Cave'de Dr. Frankenstein dokunuşu var. Uzun, beyaz laboratuvar önlüğü, esrarengiz gülümsemesi, sinir bozucu yoğunluğu ile beni karşılıyor. Son çalışması olan seramik serisi The Devil - A Life'ın sırlanmasına yardım eden iki asistanı, tek yumurta ikizleri Liv ve Dom Cave-Sutherland ile tanıştırıyor. İkizler Cave ile akraba değil. Eşi moda tasarımcısı Susie Cave bir gün onlarla karşılaşmış, seramikçi olduklarını keşfetmiş. Nick’in projesini tamamlamasına yardımcı olabileceklerini düşünmüş.

66 yaşındaki Cave, Birthday Party ve Bad Seeds'in uğultulu post-punk'ından aşk şarkılarının (Into My Arms, Straight to You ve bayıldığım diğerleri) hüzünlü lirizmine ve Skeleton Tree, Ghosteen ve Carnage gibi son albümlerinin tekinsiz kederine kadar dünyanın en büyük şarkıcı-söz yazarlarından biri.

Kendisi aynı zamanda iyi bir yazar (kıyamet romanı And the Ass Saw the Angel'a bakınız), düşünür (Observer muhabiri Sean O'Hagan ile yaptığı söyleşilerden oluşan kitabı Faith, Hope and Carnage), acı çeken baba (Red Hand Files adlı web sitesinde), senarist (The Proposition) ve şimdi de görsel sanatçı.

Cave 70'lerin ortalarında Melbourne'da sanat eğitimi almış, ancak daha sonra okuldan atılmış. Tüm zamanını kendinden büyük öğrencilerle sanat hakkında konuşarak geçirmiş ve asıl işi yapmak için zaman bulamamış. Şimdi, kaybettiği zamanı telafi ediyor.

Susie'nin Vampirin Karısı olarak tasarladığı güzel elbiseleri ürettiği ve depoladığı işinin merkezindeyiz. Şimdilik Cave'in stüdyosu olarak kullanılıyor. Bana önümüzdeki ay Brüksel'deki Xavier Hufkens'te sergilenecek olan 17 seramik figürünü tanıtıyor. Eserler ürkütücü, Cave-vari bir şekilde çarpıcı ve hepsi kan dondurucu pastoral güzellikte. Seri olarak en güçlü oldukları nokta da bu. Viktorya döneminden kalma Staffordshire " flatback " seramiklerinden esinlenen heykeller, şok edici ve son derece kişisel bir anlatı oluşturuyor.

 

                                                             Fotoğraf: Liv - Dom Cave

 

Başlangıçta, şeytanı bir çocuk olarak görüyoruz. Kırmızı bir maymunun yanında oturan beyaz bir tulum içinde gamzeli yanaklı sevimli küçük bir delikanlı. "Şu küçük surata bakın," diyor Cave sevgiyle. Şeytanın bir denizciyle erotik yaramazlıklar yaptığını, ardından ilk aşkıyla kendinden geçtiğini görüyoruz. "Bundan son derece mutluyum," diyor Cave. "Şeytanın hınzırca zevki ve kadının hayat dolu hali."

Şeytanın bir çiçek tarlasında savaşa gittiğini, dönüşünde kan ve kafataslarıyla dolu bir tarlada ilerlediğini ve evlendiğini görüyoruz. Sonra hikaye travmatik bir hal alıyor. Cave, "Bu şeytan ilk çocuğunu öldürüyor" diyor. "Bu küçük bir İsmail ve İbrahim olayı. Sonra dünyadan ayrılıyor. Hayat devam ediyor. Sonra son kez dans ediyor." Ve şimdi son parçadayız. "Kan kaybından ölüyor. Yıkanmış olarak bulunuyor ve çocuk onu affedip, eliyle ona doğru eğiliyor."

 

                                                                                                 Fotoğraf: Liv - Dom Cave

 

Cave hikâyenin sonucuna ulaştığında yutkunmak ya da ağlamak dışında nasıl bir tepki vereceğini bilmek imkânsız. Ne de olsa bu adam son dokuz yılda iki oğlunu kaybetmiş biri. 2015 yılında, 15 yaşındaki Arthur, ilk kez LSD aldıktan sonra Brighton'daki evinin yakınlarında bir uçurumdan düşerek öldü. 2022 yılında ise şizofreni hastası olan 31 yaşındaki Jethro, Melbourne'da öldü. Ölüm ve keder, Arthur'un ölümünden bu yana Cave'in tüm çalışmalarına yön vermiş. Ancak bu çalışmada durum başka bir boyuta taşınıyor.

Sohbet etmek için eşi Susie'nin ofisine geçiyoruz. Karanlık, gotik ve yarasalar için rüya gibi bir ev. Laboratuvar önlüğünü çıkarıp tertemiz üç parçalı bir takım elbise giyiyor ve masanın arkasına oturuyor. Oturmadan önce, on yıldır yapmak istediğim bir şeyi yapıp yapamayacağımı soruyorum. Masanın üzerinden uzanıyorum ve beceriksizce ona sarılıyorum.

"Aaah, adamım! Dur, ayağa kalkayım." En son 16 yıl önce konuşmuştuk. O zamanlar yedi yaşında olan Arthur ve ikiz kardeşi Earl'ün yer aldığı bir videoyu hazırlıyordu; Arthur davul, Earl gitar çalıyordu.

Cave ‘rock'ın kötü çocuklarından biri olarak ünlendi. İncil ve Şeytan'a eşit derecede takıntılı, vahşi ve hortlak gibi bir keş. Ama o tanıştığım en iyi insanlardan biri. 2008'de onun hakkında hiçbir şey bilmeden ortaya çıktım. Ona zaman ayırma konusunda çok cömert olduğunu ve cehaletim konusunda yargılayıcı olmadığını söyledim. "Gerçekten mi?" dedi şaşırarak. "Bunu bilmek güzel. O zamanlar kendim hakkında düşük bir fikre sahip olma eğilimindeydim. İlk oğlumun ölümüyle birlikte karakterimin değiştiğini düşünüyorum. Her şey sandığım kadar siyah ve beyaz değilmiş."

Stüdyoda ne yaratmak istediğine dair bir fikri var mıydı? Hayır, diyor, ama konuyla ilgili bir kaçınılmazlık vardı. "Sanatı bazı duygularımdan ve üzüntülerimden kaçmak için kullanmaya çalıştığımda bile, her şey oğullarımın kaybının akıntısına kapılmış gibi görünüyor. Bunları cilalarken bile Jethro öldü, yani sanki..." susup duruyor bir süre. "Söylemeye çalıştığım şey, bu kayıpların sanatsal akışa dahil olduğu ve sizin dizginleme kapasitenizin ötesinde bir yönde ilerledikleri. Yaptığınız her şeyin sonunda duruyorlar. Sonuçta seramikler, bir adamın çocuğunu kaybetmesindeki suçluluğuyla ilgili bir hikaye ve bunu müzikle yapamadığım bir şekilde ele alıyorum. Hiçbir niyetim olmadan gerçekleşen şey bu oldu."

Oğullarının ölümünden dolayı kendini suçlu hissediyor mu? "Bence bu, çocuklarını kaybeden insanların durum ne olursa olsun hissettikleri bir şey. Çünkü yapmanız gereken tek şey çocuklarınızın ölmesine izin vermemek." Sanki not tutuyormuş gibi yine aniden durdu. "Unutun bunu. Yapmanız gereken tek şey çocuklarınızı korumak."

 

Asopress - Makalenin devamı için The Guardian

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve asopress.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.