Filistinliler Gazze Savaşı’nda niye yalnız bırakıldı? - Ekrem Ergül yazdı
Filistinliler Gazze Savaşı’nda niye yalnız bırakıldı? - Ekrem Ergül yazdı
Refah sınır kapısının İsrail’in kontrolüne geçmesinin ardından açlık ve kıtlıkla mücadele eden Filistinlilere son umudun kapısı da kapandı. Filistinliler şimdi de umutsuz bir şekilde Refah’tan kaçıp bombalardan ve tanklardan uzakta güvenli bir yer aramaya başladı ama ne yazık ki Gazze Şeridi’nde böyle bir yer yok.
Fotoğraf: REUTERS / Mohammed Salem
Asopress – Ekrem Ergül yazdı
Filistin Ulusal Kurtuluş Mücadelesi, El Fetih çatı örgütü altında başta Arap ve Müslüman coğrafyasında olmak üzere dünya genelinde yıllarca büyük bir sempati ve destek gördü. Hamas’ın ortaya çıkmasıyla durum değişti. El Fetih’in seküler karakterinin yerine Hamas’ın fanatik dini ideolojisi Filistinliler arasında özellikle de Gazze Şeridi’nde yükselirken, Arap coğrafyası ve dünyanın geri kalanındaki güçlü desteği de yok olmaya tehlikesi ile karşı karşıya kaldı.
Hamas’ın 7 Ekim saldırısından sonra İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı kural tanımaz savaşta on binlerce Filistinli sivil hayatını kaybetti. Yaralıların sayısı 100 bini aşarken 1 milyona yakın Filistinli yaşadığı yeri terk edip komşu kent ve kasabalara sığındı. Şanslı olanlar akraba evlerinde yer bulurken yüz binlercesi derme çatma barakalarda, evlerin çatılarında, bombalardan uzakta görece güvenli ama açlık tehlikesi altında bir yaşam sürmeye başladı.
Gazze şeridinde bulunan ve Mısır sınırındaki Refah kentine İsrail’in kara harekatı öncesi hava saldırıları düzenlemesi Filistinliler için güvenli bir yerin olmadığını gösterdi. Gazze’den kaçmak zorunda kalan yüzbinlerce Filistinlinin sığındığı Refah’a İsrail tankları girmeye başlarken, Mısır ile olan sınır kapısının kontrolü de İsrail’e geçti. Dünyanın değişik ülkelerinden gönderilen yardımların geçiş noktası olan Refah sınır kapısının İsrail’in kontrolüne geçmesinin ardından açlık ve kıtlıkla mücadele eden Filistinlilere son umudun kapısı da kapandı. Filistinliler şimdi de umutsuz bir şekilde Refah’tan kaçıp bombalardan ve tanklardan uzakta güvenli bir yer aramaya başladı ama ne yazık ki Gazze Şeridi’nde böyle bir yer yok.
Gemilerle gönderilen yardımlar muammasını korurken bir milyondan fazla Filistinli açlık ve kıtlık ile baş başa kaldı.
Mısır ve Katar’da yaşanan “Ateşkes” görüşmeleri bir lise müsameresinden öteye geçmedi ve geçmeyecek gibi de görünüyor. Savaş, Gazze Şeridinin tamamının kontrolü İsrail’e geçmeden burada yaşayan son Filistinli ya öldürülüp ya da sürülmeden bitmeyecek gibi gözüküyor.
İsrail’in Hamas saldırılarını gerekçe gösterip Filistinlilere yönelik başlattığı savaş elbette ilk savaş değil. Yüzyıla yakın bir süredir İsrail farklı gerekçelerle defalarca Filistinlilerin yaşadığı bölgeler yönelik saldırılar gerçekleştirdi ve her seferinde Filistinlilerin yaşadığı topraklar küçülürken İsrail Devleti’nin sınırları genişledi. Şimdi neredeyse bir avuç kalan topraklarına gözünü diken İsrail, son Filistinlinin evini de başına yıkıp ele geçirmeden duracak mı bilinmez ama bugün itibariyle savaş devam ediyor.
Bütün bu vahşete dışardan bakan birinin soracağı en can alıcı soru şu:
Onlarca Arap ülkesi varken İsrail, Filistinlilere yönelik bu vahşi savaşı nasıl bu kadar rahat ve pervasız bir şekilde gerçekleştirebiliyor?
Kişisel düşüncem yakın geçmişte radikal Sünni IŞİD’in Ortadoğu’da yaşattığı vahşetin dünyanın diğer bölgelerinde yükselttiği İslam karşıtlığı ve Hamas’ın ideolojik duruşunun buna sebep ya da gerekçe olduğu yönünde. Zira Hamas IŞİD’e kaynaklık eden İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) geleneğinin halklarından biri. Müslüman Kardeşler hareketinin Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yaşadığı yenilgiden sonra Hamas’ın İsrail’in geleneksel düşmanı İran ile yakınlaşması ve Filistin Ulusal Kurtuluş ideolojisinin karakterini parçalayıp Radikal İslamcı bir kimliğe dönüştürmesi uluslararası desteğin son kaynaklarını da kuruttu.
Son gelişmelerin ortaya çıkardığı paradoks şu: İran yani Fars destekli Hamas’ın olası bir itibari kazancı ya da zaferi İran’ın hanesine yazılacak. Özelde Arap genelde de Sünni İslam Dünyası’nın bir İsrail uçağının attığı bombalarla, bir tankın fırlattığı top mermisiyle ya da bir silahın sıktığı kurşunla yüzbinlerce Filistinlinin ölümünü ya da yaralanmasını kıllarını bile kıpırdamadan seyretmelerinin başlıca gerekçesini bu paradoks oluşturuyor.
Dikkat edilirse son Gazze savaşında Hamas’a açık destek İran’ın ideolojik ve askeri partnerleri olan Lübnan Hizbullah’ı ve Yemenli Husilerden geldi.
Arap ve İslam Dünyası sağır sultanı oynarken İsrail’in Filistinlilere karşı yürüttüğü zamanın en vahşi ve kuralsız savaşına en büyük tepki İsrail’in kadim müttefiki ABD üniversitelerinden geldi. Vietnam Savaşı sırasında en güçlü öğrenci muhalefetinin olduğu Kolombiya Üniversitesinin ateşlediği protesto fitili şimdi dünyanın dört bir tarafına yayılıyor.
Arap devletleri bu katliamı seyrederken ölenleri “ötekilerin,” “Şii Farsların müttefikleri”nin ölümünü seyrediyorlar. Bu da ölenlerin yıllar önce uğruna savaştıkları Filistinlerin çocukları-torunları değil de seküler ya da Sünni eksenli ulusal kurtuluş mücadelesini bir tepside Şiilere sunan “başkaları” olduğunu tasavvur ediyorlar.
Bir zamanlar Arapların uğruna İsrail’e açık savaş ilan ettikleri Filistin Ulusal Davası’nı Şii ideolojinin kucağına itip ulusal karakterini yok ederek Arap coğrafyasından resmi ve sivil desteğinden mahrum bırakmak İsrail’in en büyük marifeti olarak görmek kanımca yerinde olacaktır. Sünni Filistin’in Şii hamisi İran kendi içinde yaşadığı çürümüşlüğü ve güçlü toplumsal muhalefeti bastırmak için Filistin Ulusal Kurtuluş Mücadelesini kullanırken Gazze’de Filistinliler ölmeye devam ediyor.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.