Aygün’ün ‘Dersim’ iddiasına Selim Temo’dan cevap: Bu zevâtla uğraşmak, resmî tarihçilerle uğraşmaktan daha zor, çünkü resmî tarihçiler yalan söylediklerini bildikleri için susarlar
Fotoğraf: Sosyal Medya
Asopress - CHP eski Dersim milletvekili Hüseyin Aygün, sosyal medya hesabından, “Dersim -ne tarihte, ne günümüzde- Kürdistan değildi. Dersim -olsa olsa- bir Alevistan olabilir ” dedi. Aygün’ün Dersim hiçbir zaman Kürdistan’ın bir parçası olmadığına dair iddiasına cevap Akademisyen – Yazar Selim Temo’dan geldi. Temo, tarihsel kaynakları referans vererek Dersim’in Kürdistan’ın bir parçası olduğunu anlattı. Temo, “Kanuni Sultan Süleyman'ın Fransa kralı François'ya gönderdiği Ocak 1526 tarihli mektupta şuranın da buranın da sultanıyım derken saydığı Kürdistan, Çemişgezek'tir” dedi.
Aygün, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda şunları söyledi:
“Dersim -ne tarihte, ne günümüzde- Kürdistan değildi. Hiçbir zaman Kürdistan'ın bir parçası olmadı. Herhangi bir yere homojen bir kimlik biçmek tarihsel ve aktüel olarak büyük bir hatadır. Dersim -olsa olsa- bir Alevistan olabilir. İçinde herkesin barışçıl olarak yaşadığı tek yer” dedi.”
Gazeteci Merdan Yanardağ, Aygün’ün paylaşımının altına şunları yazdı. “Genel çizgileriyle doğru bir tarihsel tespit. Dersim'liler esas olarak Alevi-Zaza'dır. Kökleri Alevi Türk/ Türkmen boylarıyla Horasan'dan Anadolu'ya göçen Deylemlilere dayanır. Dersim'de Alevi Türkmen aşiretler de var. Kuşkusuz Kürtler de..
Ancak, Kürtler esas olarak (neredeyse yüzde 90-95 oranında) en katı Sünni alt mezheplerden biri olan Şafi'dir. Alevi-Kürtler elbette vardır, ama çok azdır. Dersim, Sivas, Erzincan ve çevresinde yaşayan ve zamanla Alevileşen bazı Kürt aşiretler söz konusudur.
Diğer taraftan bu sosyolojik ve tarihsel olgu/konu, ideolojik ya da siyasal bir tartışmanın konusu değildir. Hele hele bu tartışmadan "Kürt kimliğinin inkarı" gibi bir sonuç çıkarmak ya cehalet ya da ahmaklık olur. Yanılıyor olabileceğimizi unutmamak gerekir. Konuyu serinkanlı şekilde konuşmak en doğrusudur.”
Yanardağ ve Aygün’ün iddialarına Akademisyen – Yazar Selim Temo, sosyal medya hesabından cevap verdi. Temo, “Bu zevâtla uğraşmak, resmî tarihçilerle uğraşmaktan daha zor. Çünkü resmî tarihçiler yalan söylediklerini bildikleri için susarlar” dedi.
Temo sosyal medya hesabından Aygün’ün iddalarına cevap olarak şunları yazdı:
“Bu zevâtla uğraşmak, resmî tarihçilerle uğraşmaktan daha zor. Çünkü resmî tarihçiler yalan söylediklerini bildikleri için susarlar, dersini ezberlemiş bu köleler ise resmî yalanları tekrar ederler. Ben, hakikatin demine meyyal olanlardanım; bu yüzden cevap vermek yerine öğrendiklerimi aktarmayı esas alıyorum.
Kurdan, Kirmanciyê, Kurmanciyê gibi adların yanı sıra Kurdistan/Kürdistan adı da dönem dönem Kürtlerin yaşadıkları bazı bölgeleri tarif eder: A. İlk olarak Urfalı Mateos (Ö. 1144), Türk Tarih Kurumu’nun sansürlediği “Vekayi-nâme”sinde Mervani devletinin toprakları için “Kürdistan” der. B. Ardından Selçuklu sultanı Sencer (1086-1157), bugünkü Hemedan, Kirmaşan, Kerkük bölgelerinde “Kürdistan eyaleti”ni kurar. C. Üçüncü adlandırma ise, Dersim'i de kapsayan Çemişgezek mîrliğini tanımlar. Şimdi Dersim’i tanımlayan bu Kürdistan adlandırmasının tarihteki örneklerine bakalım:
1. "Oruç Beğ Tarihi"nde Akkoyunlu Uzun Hasan’ın 1472 yılında Tokat’ı ele geçirmesinden söz edilirken, péjoratif bir ifade ile “Kürdistan azgınları" denir ki kasıt Çemişgezek-Dersimlilerdir.
2. 1501’den önce yazıldığı kabul edilen “Velâyet-nâme-i Hacı Bektaş-ı Velî”de Kürdistan denirken, kastedilen bölge Çemişgezek’tir (Erdal Gezik’in tespiti).
3. Kanuni Sultan Süleyman'ın Fransa kralı François'ya gönderdiği Ocak 1526 tarihli mektupta şuranın da buranın da sultanıyım derken saydığı Kürdistan, Çemişgezek'tir (Murad Ciwan’ın tespiti). “Muhteşem Yüzyıl” dizisinde bu sözcük sansürlenmişti.
4. Osmanlı’ya ait 1541 tarihli "Çemişkezek Livası Kanunu"nda, yörenin o döneme değin ‘Kürdistan hükmünde’ olduğu vurgulanıyor, yani Çemişgezek Kürdistan’dır deniyor (Gürdal Aksoy’un tespiti).
5. 1597'de tamamlanan "Şerefname" adlı eserinde Şerefxan Bedlîsî, tarihsel Kürdistan ile coğrafî Kürdistan'dan söz eder. Bedlîsî, tarihselden söz ederken "Kürdistan denince akla ilk önce Çemişgezek gelir" der.
Bedlîsî coğrafî Kürdistan'ı tanımlarken (bugünkü adlandırmalar ile kısaltıp söylersek), "Kürt ülkesi ki ‘Kürdistan’ adını taşır, Basra körfezinden Malatya-Maraş'a bir ok gibi uzanır ve oradan Hazar Denizi’ne varmadan tekrar Basra Körfezi'ne kadar iner" demektedir. Evliya Çelebî'nin 1640'lardaki tanımlaması da aşağı yukarı aynıdır. Çelebî ayrıca Harput’a varınca şöyle yazar: “Gerçi Kürdistân hudûdudur, ammâ âb [u] hevâsının letâfetinden cüvânı ve mahbûbesi memdûhdur. Ahâlîsi lisânı Kürd ve Türk ve Ermenice fasîh tekellüm ederler. Re‘âyâsı cümle Kürdî ve Ermenilerdir” (Harput/Elazığ Kürdistan sınırındadır; suyu ve havasının güzel olmasından dolayı erkek ve kadınları övülmeye değerdir. Halkı Kürtçe, Türkçe ve Ermeniceyi düzgün konuşur. Halkı tümüyle Kürtler ve Ermenilerden oluşur).
Sen kendini Kürt saymayabilirsin, hakkındır, ama demek ki neymiş, tarihsel ve coğrafî olarak Dersim Kürdistan’mış, hatta Kürdistan denince akla gelen ilk yer, eskiden beri Çemişgezek-Dersim’miş!
800 sayfalık cânım "Horasan Kürtleri" kitabımı, özellikle 5. ve/ya 6. baskıları okuyun derim, tafsilat orada. “Reklam yapma hacım” demeyin; hem çok emek verdim, hem de övünmek gibi olmasın ama Barış Akademisyeni ve KHK’lıyım, kitaplarımdan başka gelirim yok!
Ama yani Deylem nere, Horasan nere komşular? Bir zamanlar devletin desteklediği “Deylem teorisi”ni uyduranlar vazgeçti ama zâtın haberi yok. Hem öyle olsa bile Deylem de bir Med boyudur! “Horasan Kürtleri” kitabımdaki Deylem bahsini aktarayım bari, bulunsun:
Kitapları İran’da yasaklı Ahmed Kesrevî, 13. yüzyıldan kalan “Tarixê Îbnî Îsfendiyar” ve “Tarîxê Mevlana Evliyaullah” adlı elyazmalarından yararlanarak yazdığı 1927 tarihli “Şehriyârânê Gomnan” (Kayıp Hükümdarlar) kitabında üç büyük Med prensliğinden söz ediyor ki bunlar Rewadî, Şeddadî ve Deylemî’dir. Kesrevî, Yunanistanlı Batlamyus (Klaudios Ptolemaios/Ptolemy, M.S. 100-170)’un “Gîller ve Deylemîler aynı etnik kökenden gelmektedir ve bunların kökü de Medlere dayanır ya da Medlerle bağlantılıdır” değerlendirmesini tekrar eder.
Ancak Sasanîler döneminde bu iki topluluk Gîl ve Deylem olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Bu gruplardan Deylemîler daha büyük bir nüfusa sahip oldukları ve daha geniş coğrafyaya yayıldıkları için Hazar Denizi’nin güney kısımları Deylemîstan olarak anılmış ve Gîl grubu da bunların bir unsuru olarak görülmüştür. Bu nedenle İslam öncesi kaynaklarda Gîl ismine daha az, Deylem ve Deyleman ismine daha çok rastlanır. Günümüzde ise bunun tam aksine Deylem ve Deylemîstan adı hiç kullanılmamakta ve bölgenin tamamına Gîl-Gîlan ve yerleşik halkına da Gîlek denmektedir. Deylemîler 15. yüzyıla kadar varlığını sürdürmüş ve bu döneme kadar Gîllerden ayrı olarak tanımlanmıştır. Söz konusu yüzyılda Zeydî Alevîlerin bölgeye hâkimiyetiyle birlikte Deylemî unsurlar toplu olarak kılıçtan geçirilmiş, bakiyeleri ise Gîl topluluğu içinde erimiştir. Bugünkü Gîlekler bu iki grubun karışımıyla meydana gelmiş bir etnisitedir. Kesrevî’nin söylediklerine, söz konusu kitabımda Gil, Jîl, Kil, Gêl, Kurd-Gal, Kurd-Gil, Giluyî, Cil, Zil, Gîlan, Zîlan, Kuhgîlû, Celalî-Gilalî gibi bağlantılarla katkıda bulunmaya çalıştım.
Dersim’in Kürdistan olması bir yana, 1593-1598 yıllarında Batı Kürdistan ve Kafkasya’dan Horasan’a göç(ertil)en Kürtlerin Horasan’da yerleştikleri bölgeye de zamanla Kürdistan denmiştir. Bugünkü Horasan’da yaşayan Çemişgezek (diğer adı Zaferan’dır; Elazığ’daki üniversitemsinin yan tarafındaki “Zaferan Yolu” adı buradan gelir), Qereçor ve Şadlû aşiret konfederasyonları yaklaşık iki milyon nüfusa sahiptir. Bu konfederasyonların alt kolları olan aşiret ve obaların hemen hemen tamamının Sivas, Maraş, Dersim, Adıyaman ve Erzincan başta olmak üzere bütün Kürdistan’da kolları vardır. “Horasan Kürtleri” kitabımda yüzlerce aşiretin Cezayir’den (İbn-i Haldun bahsediyor ki bu aşiretlerden biri, Yaşar Kemal’in ailesinin mensup olduğu Erciş merkezli Luwan’dır) Afganistan’a kadarki bütün kollarını ev ev yazdım.
Öte yandan şu “Horasan’dan gelen Türkmen Alevî” yalanı da baydı hakikaten. Irkçı bir akademisyen olan Ali Kafkasyalı bile şöyle diyor: “(Kuzey Horasan’daki) Türkmenlerin tamamı Müslüman olup Sünni Hanefî mezhebine mensupturlar.” Türkmenistan’da da durum aşağı yukarı aynıdır, Faik Bulut’un da aktardığı gibi Türkmenistan’daki nüfusun ise % 88’i Sünni-Hanefidir.
Kitabımda geniş biçimde anlattığım gibi tarihsel olarak Horasan’da bir Kürt varlığı söz konusuydu. 16. yüzyılın sonlarında ise, Osmanlıların da kışkırtmasıyla Sünnî Türkmen ve Özbeklerin İran-Şiî/Alevî sahasına yönelik saldırılarını durdurmak için yukarıda sözü edilen topluluklar bugünkü İran-Türkmenistan sınırına yerleştirildi. Yüzyıllar boyunca İranî sahayı, yani kendi din/mezheplerinin alanını savundular. Söz konusu bölgede dört hükümet kurdular.
Dersim’e tarihsel olarak Kürdistan denilmesini geçin, Dersimlilerin Horasan’da nüfus ve etkileri artınca, Kuzey Horasan’a da Kürdistan denmeye başladı. Söz konusu adlandırma için şu yazarların, parantez içinde basım tarihleri verilen kitaplarının aynı parantez içindeki sayfalarına bakılabilir: James Baillie Fraser (1825: 249-50), Charles Metcalfe MacGregor (1871: 11, 17-18, 22, 117, 184, 189, 201, 216, 218, 234, 278, 299, 336, 520, 520 542, 604), Albert Houtum-Schindler (1884: 46), Latham Valentine Stewart Blacker (1922: 96, 265), Nurî Dêrsimî (1997: 133), Mehrdad R. Izady (2004: 38-39, 202), Olga Ivanovna Jigalina (2013: 156-61) vd.
2013 müydü, Malatya’da bir konuşma yaparken dinleyicilerden biri dedi ki, “Biz Horasan’dan gelmişiz, Türküz.” İyi, dedim! İki sene sonra olmalı, Horasan’daki Aşxane’de İsmail Hojeybr adlı bir dostum dedi ki, “Biz Malatya’dan gelmişiz, Kürdüz!” İyi, dedim!
Homojen kimlik, uyduruk tarih, yok sayma ve yok etme, barbarların uzmanlığıdır. Ben insanların, ulusların, toplulukların tümüyle melezleşmesinden yanayım. Bu kadar uzatmam, yalanı yayanları muhatap almamdan değil, yalanın kurbanlarına saygımdandır.”