Barış Konferansı’nın sonuç bildirgesi açıklandı: Çatışmanın tarafları arasında müzakereyi mümkün kılacak bir diyalog mekanizması kurulmalı
Asopress - İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, 16-17 Mart’ta gerçekleştirdiği “Kürt meselesinin çözümü ve barış konferansı” sonuç bildirgesini şube binasında açıkladı. Açıklamaya İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban ve İHD yöneticileri katıldı.
Açıklama öncesi söz alan Küçükbanan, halkların Newroz’unu kutladı. Küçükbalaban, “Bir yandan ölüm haberleri gelmekte diğer yandan da barış talebi ve özgürlük talepleri sürmekte. Bizde böyle bir ortamda bir barış konferansı düzenledik. Yankılarını ve barış talebinin güncel bir konu olduğunu gördük. Savaş ve güvenlikçi politikaların yol açtığı sorunlarda var. 1986 yılından bu yana barış talebinden vazgeçmedik. Barışın özgürlük ve insan hakları olduğunu biliyoruz. Bu nedenle barışı savunmaya devam ediyoruz” dedi.
‘ULUSLARARASI MESELE HALİNE GELDİ’
Sonrasında sonuç bildirgesini İHD Amed Şube Başkanı Ercan Yılmaz okudu. Yılmaz, Kürt meselesinin Ortadoğu’nun en kadim halklarından olan Kürtlerin bir ulus olmaktan kaynaklı kolektif haklarının, Kürt coğrafyasında egemen olan devletler tarafından tanınmamasından dolayı uluslararası bir mesele haline geldiğini söyledi. Yılmaz, Türkiye Cumhuriyeti’nin henüz tamamlanan bir asırlık siyasi tarihine bakıldığında kuruluşundaki tekçi anlayışın yüz yıl boyunca şekil değiştirerek istikrarlı bir biçimde devam ettiğini söyledi. Bu anlayışın, Türk kimliğine mensup olmayanlara yönelik inkâr, yok sayma ve asimilasyona dayalı bir iktidar davranışını yerleşik kıldığına değinen Yılmaz, “Esasında tarihin olağan akışı içerisinde gerçekleşmesi beklenen Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi sürecine de daima engel olmuştur. Cumhuriyet tarihi; kuruluşundan bugüne demokrasinin ve çoğulculuğun tarihi olması gerekirken, dini ve etnik azınlıkların yok sayıldığı, tek parti yönetimleri, askeri darbeler, olağanüstü hal dönemleri ve hukuk dışı yargı uygulamaları ile demokrasinin mütemadiyen askıya alındığı bir tarih olmuştur” diye belirtti.
‘DİYALOG YOLLARI KAPATILDI’
Kürt meselesinin çözümü yerine antidemokratik uygulamalarla derinleştirildiğine dikkati çeken Yılmaz, “Yaklaşık 40 yıldır PKK ile Türkiye Devleti arasında süregelen çatışma hali bütün can yakıcılığı ile halen devam etmektedir. Öte yandan Kürt Meselesinin çözümü konusunda devlet tarafından dönem dönem bazı girişimler olsa da meselenin çözümüne dair gerçekçi politikalar ortaya konamamıştır. Son olarak 2013-2015 yılları arasında ‘Çözüm Süreci’ olarak adlandırılan dönemde her ne kadar çatışmalar durmuş ve toplumda kısmi rahatlamanın yaşandığı gözlemlenmiş ise de bu süreçte dünyadaki çatışma çözümü örneklerine benzer mekanizmalar ve yasal düzenlemeler oluşturulmadığı için 24 Temmuz 2015 tarihinde başlayan çatışmalar şiddetlenerek, devam etmektedir. Aradan geçen 8 yıllık dönemde meselenin çözümsüzlüğün bir sonucu olarak; on binlerce can kaybının yanı sıra; ifade ve toplanma özgürlüğü, basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, siyasete katılım hakkı ciddi yara almış ve otoriterleşme yerleşik hale gelmiştir. Kayyum uygulamaları, gözaltı ve tutuklamalar ile tıkanırken; öte yandan, Kürt Meselesinin çözümünde etkisi devlet tarafından da kabul edilen PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ailesi ve avukatları ile görüşmeleri engellenerek diyalog zemini tamamen ortadan kaldırılmıştır” ifadelerini kullandı.
“İHD Kürt Meselesini temelde bir insan hakları ve demokrasi meselesi olarak tespit etmekte ve çözümü bu çerçevede aramaktadır” diyen Yılmaz, “Bilinmektedir ki barış; uzun ve zorlu bir süreç olduğu gibi aynı zamanda mümkün ve herkes için gereklidir. Kurulduğu günden beri barış hakkını savunan İHD; Kürt Meselesinin çözümüne dair hak temelli çalışmalar yürütmekte ve bu çalışmalardan edindiği sonuçları tüm muhataplar ve paydaşlar ile paylaşmaktadır. Bu kapsamda gerçekleştirdiğimiz ve oturumlar evresini tamamladığımız ‘Kürt Meselesinin Çözümü ve Barış Konferansı’ İHD’nin barışa dair yürüttüğü en güncel çalışmadır. Barış Konferansı; gelinen aşamada Kürt Meselesinin çözümsüzlüğündeki ısrarın topluma verdiği zararı tespit etmek, siyasetin bu konudaki farkındalığını sağlamak ve çözüme dair fikir üretmek adına gerçekleştirilmiştir” diye belirtti.
KONFERANSTA MASAYA YATIRILAN BAŞLIKLAR
Yılmaz, konferansta yapılan oturumlarda “Kürt Meselesi ile dünyadaki çatışma çözümü deneyimlerinin benzerlikleri ve farklılıkları”, “Olası bir barış sürecinde kadınların, sivil toplumun ve dini grupların sürece katılımlarının önemi”, “Barış mücadelesine her şart ve koşulda devam edilmesi gerektiği”, “Kürt meselesinin çözümünde önemli bir aktör olan Abdullah Öcalan üzerindeki devam eden tecrit uygulamaları”, “Kürtlerin farklı kesimlerinin kendi aralarındaki birlik ve diyaloğunun önemi”, “Çözüm girişimlerini sekteye uğratan hatalar ve politikalar”, “Kürt ve muhalif siyasetçilerin yargısal ve fiili uygulamalar ile siyaset yapmalarının engellenmesi”, “Çatışma süreçlerinde dahi taraflar arasındaki diyaloğun önemi, “Kürtçenin, Kürt meselesine dair taşıdığı değer”, “Kürt meselesinin Türkiye demokrasisi ile bağı”, “Türkiye dışındaki bölgelerde Kürt Meselesine dair mevcut durum, “Siyasi partilerin çözüme dair atabilecekleri acil adımlar”, ve “Çözümsüzlüğü besleyen şiddet politikaları” konularını derinlikli tartışıldığını belirtti.
GÜVENLİKÇİ POLİTİKALAR EN BÜYÜK ENGEL
Yılmaz, bu çerçevede Kürt meselesine dair barışın sağlanamamasına sebep olan sorunları ise şu şekilde sıraladı:
* Siyasi partilerin Kürt Meselesinin çözümüne dair diyalog zemini oluşturamamaları,
* Kürt Meselesinde askeri yöntemler ve güvenlikçi yaklaşımların kullanımı konusunda ısrarcı tutum,
* Şiddet politikalarının barış zeminini oluşturmadaki engelleyici etkisi,
* Kürt meselesinin çözümünde önemli bir aktör olan Abdullah Öcalan’ın sürece dâhil olmasını engelleyen tecrit politikaları,
* İktidar partileri açısından asırlık Kürt meselesinin çözümünün kısa vadeli politik çıkarlara tercih edilmesi,
* Çözüme dair girişimlerde ön hazırlıklar gerçekleştirilmeden ve yasal çerçeve oluşturulamadan hareket edilmesi,
* Şiddeti besleyen söylemlerin olağan hale gelmesi ve güncel politikayı belirlemesi,
* Kürt meselesinin siyasi boyutunun yanında insan hakları perspektifinin göz ardı edilmesi,
* Sivil toplumun barış talebine dair süreçlere katılımdaki noksanlıkları değerlendirildi.
Yılmaz, son olarak çözüm önerilerini ise şöyle sıraladı:
* Kürt Meselesine dair özgür bir tartışma ortamı yaratmak adına başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
* Çatışmanın tarafları arasında müzakereyi mümkün kılacak bir diyalog mekanizması kurulmalı; kalıcı bir barış ortamını sağlamak için çatışmasızlık hali sağlanmalıdır.
* Siyasi partiler Kürt meselesinin çözümüne dair niyet ve program ortaya koymalıdır.
*Abdullah Öcalan’ın sürece dâhil olabilmesi için uygulanan tecrit politikalarına son verilmelidir,
* İnsan haklarına dayalı, çoğulcu, kapsayıcı ve sivil bir Anayasa ivedi olarak gündeme alınmalı; Anayasanın toplumsal uzlaşı sağlamadaki rolü pekiştirilmelidir.
*Kürtlerin seçme ve seçilme ile temsil hakkını ortadan kaldıran uygulamalara son verilmelidir.
* Sivil toplum örgütleri ve baroların çözüme dair etkin rol almasının önündeki engeller kaldırılmalı; gerçekleştirilen Barış Konferansı gibi barışa dair yeni ve kapsamlı çalışmalar gerçekleştirmelidir.
* Kürt meselesinin demokratik yöntemlerle çözümü için Kürt ve muhalif siyasetçilerin siyaset yapmalarının önündeki engeller kaldırılmalı; sivil siyasetin önü açılmalıdır,
* Kürtçenin hayatın her alanında kullanımının önündeki tüm engeller kaldırılmalı, Kürtçenin Kürt Meselesi bağlamındaki önemi göz önünde bulundurulmalıdır.
*Kürt meselesinin çözümünde dünyadaki çatışma çözümü deneyimlerinden yararlanılmalı, Türkiye’nin çözüme dair girişimleri ve deneyimleri yeniden gözden geçirilerek özgün koşullara uygun mekanizmalar ve yasal çerçeve oluşturulmalıdır.
* Barışa dair yapılacak her türlü çalışmada kadınların eşit temsili sağlanmalı, sürece katılımları önündeki engeller kaldırılmalıdır.
* Savaş mağduru toplumlar arasında uluslararası dayanışma güçlendirilmelidir.”